Öncelikle şunu belirtmekte yarar var: Bilimde, nasıl ki deri-dil-cinsiyet vb fark olmazsa, yerliyabancı farkı da olmaz; bilim, bilgi üretme yoludur ve bilimsel çaba kimsenin tekelinde değildir. İkincisi, bilimin kendi kendini yanlışlayan yönü, onun ilerleme tekerleğini oluşturur; dolayısıyla, yeni dediğimiz bilgiler zamanla eskimeye yüz tutabileceklerdir. Bu iki özellik, bilimi dogmalardan ayırır. Bu bakımdan, alanımızda daha çok dışa bağımlı olduğumuz içinyabancılar yapmışsa iyidir, biz onlardan iyi mi bileceğiz türü bir açıklama bilimsel olmaktan öte psikolojik temellidir. Öte yandan, yine psikolojik temelli bir durum da, yeni bir şeyler önerileceğinde eskinin inkârıdır. Yeni bir şeyler önerirken elbette eski eleştirilecek, zaten yeni onun için yenidir; ancak eskiyi tümden inkâr etmek başka bir şeydir. Bu inkâr, öneriyi yapanın kendisine yer açma çabası olarak değerlendirilebilir; ancak inkar ederek öncekileri ötekileştirmek ve ister istemez yapay karşıtlıklar yaratmak, kişinin kendisine kısa erimli yararlar sağlasa da, uzun dönemde kendisine de ve özellikle de bilime yarar değil zarar getirecektir: Kafalar karışacak, çözmek için de önemli bir zaman ve emek harcanacaktır. Bunlardan bazıları, bugün artık bilimsel değerinin ne olduğu açığa çıkmış olan duygusal zekâ, çoklu zekâlar konusundaki örneklerdir. Aşağıdaki kısımlarda, yerli ya da yabancı pek çok ölçme ve değerlendirmeci tarafından yeni etiketi altında ileri sürülenlerin, varolan görgül birikim ve mantıksal akıl yürütme temelinde nasıl yanılgılar ve hatta yanlışlar olduğunu sergilemeye çalışacağız. Bu kısa yazıda, bu yanılgı ve yanlışların tümünü ele almak olanaklı olmamakla birlikte, bazılarını ele almak bile görgül birikimle olan çelişkisini ve mantıksal akıl yürütme hatalarını ortaya çıkarmak açısından yararlı olabilir; yeter ki, psikolojik körlükten kurtulunabilinsin
|